Omurgasızlar serisinin parçaları, ayıplarımızın minik birer anıtlarıdır. Bu anıtlar uçsuz bucaksız toplumların insan parçacıklarından beslenir. Bizi iğreti eden omurgasız canlılar, rahatsız edici yönlerimizin karakterleridir. Bu karakterler de zorbalıklardan, katliamlardan, istismarlardan, sınıfsal ayrımlardan, kibirlerden ve aç gözlülüklerden beslenir. Kısaca bu küçük anıtlar açık alnımızı değil; kalbimizin karanlığını onurlandırmanın peşindedir.
Evrensel bir güzel arayışının peşindeki toplumlar, ellerindeki güzeli tüketip, arkalarında güzel bir harabe bıraktılar. Bu harabe insanlığın özeti. ”Medeniyetin Güzelleri” ise, yok edilenle yok edeni, güzel ile çirkini bir çerçevede birleştirme çabası.
Güzel nedir? Çiçekler hepimizin ortak güzeli olabilir mi? Ortak bir güzel mümkün mü? Savaşı başlatan güzel arayışı, ne aradığı güzeli bulabiliyor ne de kurtulmaya çalıştığı çirkinliği yok edebiliyor. Çirkin nedir? Böcekler hepimizin çirkini olabilir mi? Savaşı devam ettirense ortak hoşluk arayışı… İnsanlığın kendi hoşluk anlayışı peşinde koşarken ezdiği hoşluklar, uygarlığı iyileştirmek, yenilerini inşa etmek adına yaptığı katliamlardır.
Daha güzeli için yok edilen güzellerin ve güzellerin katili olan medeniyet anısına bir şiir yazabilmek mümkün mü?
Çiçekler her zaman güzel olamaz. Katledilmiş bir çocuğun mezarına dikilen çiçek, güzelliğini acımasız bir ölüme teslim etmiştir. Böcekler her zaman çirkin olamaz, acımasız bir ölümü temsil eden çiçeği tükettikleri için.
İnsanın yaprağı, Âdem ile yaratıldı.
Yapraklar, ayıplara sığınak oldu, sığamadık artık hiçbir yaprağa.
Yaprağın yerini medeniyet aldı.
Medeniyet ise çerçeveni yarattı.
Senin için kaç çerçeve denedi belki, kaçında kararsız kalındı?
Şimdi,
Seçilen çerçevenin içindesin.
Güzelliğin çok mu etkisizdi de bu çerçeve sana layık görüldü.
Sen onsuz neydin de sana sınır konuldu?
Fark etmedin mi hala nasıl boyandı gözler sana seçilen çerçeveyle.
Nasıl güzel oldun parselinle.
Venüs doğdu sen de öldürdün.
Sonra bunu başkalarıyla paylaştın.
Kibele’nin ömrü de kelebek misali, kan ile doğdu kan ile öldü.
Yer ve gök
Parçalanarak, yanarak, yarılarak
Oluşmadı mı?
Gezegen çarpmış ay olmuş, gök taşı düşmüş su olmuş, sen olmuşsun, ben olmuşum…
Bereketin Tanrısı ne bıraktı yerlere, göklere?
Karınca da bereket ya hani,
Üredikçe üredin,
Anladım şimdi Kibele ne bıraktı, yerlere, göklere.
Sığamaz olduk gene hiçbir yere.
Sevdanın çiçekleri
Medeniyetin bağlarında yaratıldı.
O bağlar da baktıkça bağ olmuş hani koca koca dağlardan.
Ne bağlar kaldı artık, ne de dağlar.
Uygarlığın haşeresini ne yok edebilir ki?
Yok olma telaşı başladı.
Biz bütün yönleri tükettik.
Yığılmaya da başladık
Güneşimizi bile yerken, yörüngesiz kaldık.
Şimdi,
Merkezin nerede?
Ara onu küçücük parselinde.
Sıkışmış o da senin gibi güzel bir çerçeveye.
Hem güzel dediğin de nedir?
Ben güzel değilim.
Sen güzel misin peki?
Güzellikler için savaşmadı mı?
Medeniyetin güzelleri…
Hüseyin Arıcı